2001 yılında gösterime giren Vizontele isimli komedi filminde televizyonu tarif etmeye çalışan belediye başkanına Cem Yılmaz’ın efsane olan ve deyimleşen bir sorusu vardı: Zeki Müren de bizi görecek mi? Çoğumuz bu soruya gülüp geçtik ama soruda bir derinlik vardı. Bu söz bana, “Olaylara tek taraflı bakmamak, madalyonun öteki yüzünü de görmeye çalışmak lazım.” diyor. Şimdilik bu söz burada dursun. Geçen hafta Erzurum’da bir haber medyaya yansıdı: Bir genç, anne ve babasıyla tartışıp onlara saldırdı. Olayda anne, boğazına aldığı bıçak darbesiyle oracıkta hayatını kaybederken oğluyla arbedeye giren baba ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Üniversite öğrencisi olduğu öğrenilen gencin, madde bağımlısı olduğu iddia edildi. Haber daha sonra kaynaklarda değişti ve “bilinmeyen bir sebepten ötürü başlayan tartışma”ya dönüştü. Olayı araştırayım dedim, ulusal basına “psikolojik sorunları olduğu öğrenilen genç” şeklinde yansıyan haber, güvendiğim bazı yerel gazetelerde “madde bağımlısı olduğu öne sürülen genç” olarak aktarıldı. Erzurum, muhafazakâr olarak bilinen bir şehir. Ailenin çocuk üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Genellikle çocuklar büyükleriyle ters düşseler bile olayı ileriye götürmez, kendi kabuklarına çekilirler ya da zararı kendilerine verirler. Bu olay irdelenirse ilginç gerçekler ortaya çıkar, diye düşünüyorum. Belki de çıkmıştır ama takibini yapıp kamuoyunu bilgilendirecek gazeteci sayımız maalesef az. Malumunuz seçim yaklaştı ve adaylar belirlendi. Şehrimizin gazetecileri seçimden ötürü aday tanıtıp aday kötülemekle, tabiri caizse uzun süredir bekledikleri seçimin kaymağını yemekle meşguller. Böyle para etmez konularla uğraşıp zaman kaybetmeye (!) hiç gerek yok. Hem erk, bu tip olumsuz haberlerin medyaya taşınmamasını, taşınırsa da yumuşatılmasını emretmiş. Onları üzmek olmaz. Olayın sebebi ortaya çıkınca kafamızdaki soru işaretleri de çözülür ama “madde bağımlısı” sözü gündeme gelmişken bu konu hakkında bir şeyleri dile getirmek istiyorum. Geçen haftaki yazımda Vali Bey’in bir talimat vermesini, polislerin daha sık ve daha güçlü devriye gezmesini istemiştim. Bu şekilde birtakım sorunların da (trafik suçları gibi) çözüleceğini belirtmiştim. Aslında torbacıların bu kadar rahat hareket edemeyeceğini de yazacaktım ama ortada gündeme yansımış bir eylem olmadığı için demagoji yapılabilir, diye söylememiştim. Çünkü buna benzer bir olay geçmişte yaşamıştım, yazımın ilerisinde anlatacağım. Zira geçen yazımda bazı hikâyeleri sizlerle paylaşacağımı söylemiştim. Uyuşturucu madde kullanımının ortaokullara kadar düştüğü yönünde bilgiler geliyor. Torbacılık en revaçtaki işlerden (!) biri olmuş. Met olarak bilinen metamfetamin kullanımı had safhaya çıkmış, diğer uyuşturucu satışları patlamış. Cem Yılmaz’ın penceresinden bakarsak: Peki, hiç düşündünüz mü bunları kim kullanıyor? Öyle ya, satan varsa birde alan olması lazım. Erzurum küçük bir şehir, işin ucu dönüp dolaşıp bizi bulur. Bugün olmazsa yarın bulur. Bir şeyler yapıp yılanın başını küçükken ezmek gerekiyor. Bu konuda geçen yaz görüştüğüm ilçe müftülerimizden birine bu konuyla ilgili çalışma yapıp yapmadıklarını sordum, gençlik merkezlerindeki yaklaşık 6000 genç ve çocuk için bir şeyler yaptıklarını söylediler. Gençlik Merkezlerine (Kime bağlı gençlik merkezi olduğunu bilmiyorum.) gitmeyen gençler için bir çalışmanın olup olmadığını sorduğumda ise herkese ulaşmalarının zor olduğunu söylemişlerdi. Okullarda da bir çalışmanın olmadığını görebiliyorum. Kendimce ulaşabildiğim gençlere bu konuda yol göstermeye çalışıyorum. Gençlere her zaman söylüyorum: - Kapağını kendinizin açmadığı içeceği sakın içmeyin. - Bilmediğiniz yerlere gitmeyin. - Bilmediğiniz yerlerde yemek yemeyin. - Çok iyi bilmediğiniz, arkadaş tavsiyesiyle gittiğiniz kahvehanelere/ çay ocaklarına dikkat edin. - Özellikle kızlar, sakın kimseyle baş başa kalacağınız veya arkadaş ortamında karma olacağınız ortamlara girmeyin. İçeceğinize ne katılacağını bilemezsiniz, ortam şekerleşir. Yeşilçam filmleri, maalesef daha tehlikeli olarak günümüzde yaşanmaya başladı. Bu kadarını söylüyorum, ötesini açıklayamıyorum ama buradan birkaç ipucu vereyim: Erzurum’da arabanın cam suyu haznesine doldurulmuş sıvı metamfetamin yakalandı mı? 12 ve 13 Ekim tarihinde ulusal basına yansıdı haber. Nedir, ne zararı vardır, nasıl kullanılır, araştırın derim. Erzurum’da üretime dayalı çok büyük tesisler yokken, şehrin büyük çoğunluğu orta direk ve dar gelirliyken, şehrin önemli iş insanları tanınıp biliniyorken ve kullandıkları araçlar belliyken bu şehirdeki lüks araba ve lüks yaşam sizlerin de dikkatini çekmiyor mu? Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Türkiye’de yapılmış en büyük eroin operasyonunu Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü yapmıştı. Tek seferde 1 ton 535 kg eroin yakalanmıştı. Bu büyük başarıdan ötürü Emniyet Müdürlüğümüzü takdir ve tebrik ettik ama hiç sorgulamadık: Bu operasyonun merkezinde neden Erzurum var? Bazı soruların cevabını bulabilmek için Cem Yılmaz gibi düşünmek gerekiyor. Gelelim hikâyeme: Yıllar önce bir köşe yazımda Sevda Güneş Hanım’la bir sohbetimizde kendisinin sunduğu bir fikri dile getirmiştim: Şehir Hastanesi açılınca Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesini madde bağımlılığıyla mücadele ve rehabilitasyon merkezi yapalım. Bölgedeki insanlar buraya getirilerek tedavi edilsin. Bu sayede şehirde hem de sağlık turizmine bir alan daha açmış oluruz. O dönemde üyesi olduğum ve şehrin en önemli STK’lerinden birinin başkan yardımcısı benimle görüşmek istedi. Erzurum Öğretmenevinde buluştuk. Bana destek vermesi gereken sevgili büyüğüm “Ömer Faruk sen ne diyorsun? Bunu söylediğin zaman şehirde uyuşturucu satışı var, Erzurum’da insanlar uyuşturucu kullanıyorlar, demiş oluyorsun.” dedi. Ben de “Yok mu? Hem Elazığ’da ruh ve sinir hastalıkları hastanesi var diye Elazığlılar deli mi? Bu nasıl bir bakıştır?” dedim. O büyüğüm bana “satışın olduğunu ama yöneticilerin bu tarz konuların dillendirilmesinden rahatsız olacaklarını” söyledi. Böyle önemli bir konuda mücadele etmesi gerekenler, birilerini rahatsız etmemek veya tepki çekmemek için olayların üstünü örtüyorlar. Gerisini siz düşünün. Herkes kendine ve ailesine sahip çıksın.