Bu yazı direkt olarak Erzurum’u pek ilgilendirmiyor gibi görünse de, dolaylı yollardan bire bir Erzurum’un geleceğini etkileyecek bir içeriğe sahip…

İçerik demişken; yazımın konusu Erzurum ve Gazeteciler Cemiyetleri…

Başlıkta iddialı bir cümle kullandım.

Evet, cümlemin arkasındayım.

Cinayet; öldürmek değildir sadece bir canlıyı…

Mesleki olarak da cinayet işlenebilir…

Bir meslek yok ediliyorsa failler tarafından, düpedüz işlenmiştir cinayet…

Bir meslek, ona sahip olması, sorunlarına çare olması ve koruması gereken cemiyeti tarafından nasıl katledilir ondan bahseyim…

Öncelikle Erzurum…

İki cemiyeti var gazetecilerin.

DAGC ( Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti) ve EGC ( Erzurum Gazeteciler Cemiyeti).

29 Kasım 1979’da kurulan, fakat günümüzde Doğu Anadolu’da hemen hemen her şehirde, şehirlerin kendi gazeteciler cemiyetini kurmasıyla etkisini yitiren ve varlığı yavaş yavaş sorgulanmaya başlanan bir cemiyetimiz…

Bir diğeri; son yaptığı kongre ardından, kurucu üyelerinin tepki istifaları peş peşe gelen, Erzurum Gazeteciler Cemiyeti…

Tepki istifaları demişken; tepkilerin birçok nedeni var.

Gazeteciler arasında konuşulanlardan, yeterlilik, liyakat veya siyasette tarafsızlık gibi başlıklar var elbette…

Fakat istifa açıklamalarının detaylarında bir neden dikkatimi çekti.

“Bir dönem başkanlık”…

Tüzük değiştirilerek, bir dönem daha başkanlığın önünün açılması, kurucu üyeleri çok kızdırmış olmalı ki, istifalar art arda geldi.

Peki, bundan sonra ne olacak diye bir soru geliyor akla.

Eldeki verilere bakarsak, bir dip dalganın varlığından bahsedebiliriz.

Birileri, “Yürek ister” diye çıkışacaktır.

Evet haklılar da…

Ahmet Arif’in bir sözü var ki; iki elin parmak sayısını geçmeyen, Erzurumlu birkaç yürekli gazeteci olarak başlattığımız bir duruşun tam da tasviri gibi…

“Bir ben kaldım, ortasında kavganın, bir de karanfil yürekli çocuklar.”

Yürekli insanlar var oldukça, umut da var olacaktır…

Görelim Mevla neyler…

Sürç-i Lisan ettiysem, affola…